Küçücük bir ceviz, kocaman bir tarih dolusu hikâye barındırabilir mi? Görünüşe bakılırsa evet! Antik çağlardan modern zamanlara kadar ceviz, sadece lezzetli bir atıştırmalık olmanın ötesinde, çeşitli inanışlara, takıntılara ve esprili anekdotlara konu olmuş. Kimi zaman beyne benzetilmiş, “dâhilerin yemişi” ilan edilmiş; kimi zaman da cadıların buluşma noktası sayılmış. Şimdi ceviz hakkında kafayı biraz kırmış (ya da ceviz kırmış) tarihî kişiliklerin eğlenceli hikâyelerine doğru keyifli bir yolculuğa çıkalım.
Hipokrat: Cevizi “Beynin Gıdası” İlan Eden Hekim
Antik Yunan’ın ünlü hekimi Hipokrat, cevizden övgüyle bahseden ilk insanlardan biriydi. Rivayete göre Hipokrat, ceviz için “beynin gıdası” diyordu ve gerçekten de ceviz, o dönemde bile zihin sağlığına faydalı görülüyordu. Sadece lezzetli atıştırmalık değil, aynı zamanda ilaç niyetine de kullanıldı; sindirim sorunlarından karaciğer rahatsızlıklarına kadar çeşitli dertlere deva olarak önerildi. Aradan birkaç bin yıl geçti ve modern bilim onun haksız olmadığını kanıtladı: Cevizin içerdiği faydalı yağlar ve vitaminler sayesinde beyin sağlığını desteklediği artık biliniyor – Hipokrat buna çoktan kafayı yormuştu desek yeri!
Kral Mithridates: İki Cevizle Zehire Meydan Okuyan Hükümdar
Zehirlenme korkusuyla yaşayan Pontus Kralı VI. Mithridates, tam bir ceviz düşkünüydü desek abartmış olmayız. Bu kral her gün zehre bağışıklık kazanmak için azıcık zehir alıp yanında özel bir “panzehir karışımı” da yutuyordu. M.Ö. 1. yüzyılda yaşamış Mithridates’in ünlü panzehir tarifini Romalılar ele geçirdiğinde çok şaşırdılar: Tarif gayet basitti ve içinde iki ceviz de vardı! Efsaneye göre Mithridates her sabah aç karnına iki kuru ceviz, birkaç incir ve biraz da aromatik rue yaprağı tüketerek o gün için tüm zehirlere karşı bağışıklık kazanacağını sanıyordu. Roma’lı General Pompeius (Pompey), Mithridates’i yendikten sonra sarayında bu tarifi bulmuş ve “demek ki krallar bile sabah kahvaltısında ceviz kraker yapıyormuş” diye şakalaşmış mıdır bilinmez, ama ceviz sayesinde Mithridates’in yıllarca zehirlenmeden yaşadığı anlatılır.
Yaşlı Plinius: Ceviz Ağacının “Lanetli” Gölgesi
Romalı yazar Yaşlı Plinius (Pliny the Elder) ceviz konusundaki ilginç fikirleriyle tanınırdı. Plinius, ceviz meyvesinin faydalarını anlata anlata bitirememiş, hatta onu hastalıklara karşı bir tür panzehir olarak övmüştü. Fakat iş ceviz ağacına gelince aynı derecede pozitif değildi: Plinius’a göre ulu bir ceviz ağacının gölgesinde çok oturmak akıl için zararlıydı! Ceviz ağacının gölgesi altında uyuklarsanız beyninizin uyuşacağını, zihninizin bulanacağını iddia etmişti. Hatta ceviz ağacını öyle sevmezdi ki, etrafında başka hiçbir bitkinin yetişmemesini “kötü ruhlu” bir ağaç oluşuna yordu. Anlayacağınız, Plinius hem “cevizi ye, şifayı kap” diyor, hem de “ama ağacının altında yatma, aklın gider” diye uyararak bizi ikilemde bırakıyordu!
Benevento’nun Ceviz Ağacı: Cadılar ve Aziz Efsanesi
Orta Çağ İtalya’sında bir ceviz ağacı öyle ün salmıştı ki, adı cadılarla anılır oldu. İtalya’nın Benevento kasabasında efsanelere göre cadılar Avrupa’nın dört bir yanından uçarak buradaki kocaman bir ceviz ağacının altında toplanır, şeytani şölenler düzenlerdi. Bu durum tabii ki dönemin dini liderlerini rahatsız etti. 7. yüzyılda Benevento Piskoposu Aziz Barbatus, “Yok artık, cadıların altında dans ettiği ağaç mı olur?” diyerek o meşhur ceviz ağacını kökünden kestirdi. Ne var ki halk arasında yayılan söylentilere göre ağaç mucizevi biçimde yeniden büyümüş ve cadılar toplanmaya devam etmiş! Zamanla ceviz ağacı öyle bir “uğursuz” sembol haline geldi ki, ceviz gölgesinde uyuyanların zehirlenip felç kalacağı bile anlatılır olmuş. Elbette bunlar ortaçağ hurafeleri; yine de “uykusunu ceviz gölgesinde alanın aklı ağacın dallarında kalır” diye düşünen Beneventolular, kestirme yol olarak ceviz ağacından uzak duruyormuş. Cadılar ceviz gölgesinde cirit atıyor mu bilinmez ama bu hikâye ceviz ağacını iyice mistik bir şöhrete kavuşturdu.
Paracelsus: “Ceviz Kafalı” Tedavi Yöntemi
Rönesans’ın ünlü simyacı doktoru Paracelsus, ceviz hakkındaki enteresan teorisiyle tanınır. Kendisi 16. yüzyılda “İmza Doktrini” denilen bir görüşü popüler etmişti – yani Allah’ın bitkileri belli organlara benzetecek şekilde yarattığını, bu sayede hangi bitkinin hangi organa iyi geleceğini işaret ettiğini savunuyordu. Paracelsus, ceviz örneğini vererek “Cevizin kabuğunu kırınca içinden beynimize benzeyen bir şey çıkıyor; demek ki bu, kafamız için biçilmiş kaftan!” diyordu. Hatta ceviz için “mükemmel bir kafa tasviri” ve “tıpkı küçük bir beyin” şeklinde konuşup, baş ağrısı dahil her türlü kafa derdine ceviz reçete etmişliği var. Tabii o devirde mikroskop yok, omega-3 falan bilinmiyor; tamamen görüntüye bakarak bu sonuca varmış. Yine de hastalarına ceviz ezmesinden yapılan merhemler sürerek “aklınıza ceviz kadar sağlık olsun” diye espri yapmış mıdır kim bilir!
Leonardo da Vinci: Resim Uğruna Ceviz Yağı Takıntısı
Dâhi sanatçı Leonardo da Vinci’nin cevizle ilişkisi yemekten çok boyayla ilgiliydi. Rönesans ressamları arasında ceviz yağı, resim boyalarını karıştırmak için popüler bir malzemeydi. Leonardo da Vinci ise bu konuda tam bir mükemmeliyetçiydi: Normalde cevizler kaynatılıp preslenerek yağı çıkarılır, ama Leonardo “aman ha, kabuğunun zarı karışırsa boya bozulur” diyerek ceviz yağını özel yöntemle çıkarmaya kalktı. Not defterlerinde, cevizlerin kabuğunu (yeşil kabuğunu ve ince zarını) suya yatırıp yumuşatarak tek tek soyup yağını süzdüğü bir tarif bile yazmış. Çünkü ona göre ceviz yağını yanlış çıkarırsanız, o yağla yaptığınız tablo zamanla kararıp mahvolurdu. Kısacası Leonardo, Mona Lisa’nın gülüşünde bir ton farklılık olmasın diye ceviz yağı laboratuvarına dönüştürmüş atölyesini. Sanat için çekilen bu ceviz zahmeti takdire şayan doğrusu – her fırça darbesinde “aman cevizim boşa gitmesin” diye düşündüğünü hayal etmek bile gülümsetiyor.
Nazım Hikmet: Ceviz Ağacına Tüneyen Şair
Ünlü Türk şair Nazım Hikmet de cevizin sembolik gücünden ilham alanlardan. Onun 1950’lerde yazdığı meşhur “Ceviz Ağacı” şiirinde, şair kendini İstanbul Gülhane Parkı’ndaki bir ceviz ağacı olarak tasvir eder. “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda, ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında” dizeleri, hem romantik hem de politik bir imge olarak hafızalara kazınmıştır. Şiirin ortaya çıkışıyla ilgili anlatılan eğlenceli bir efsane de var: Rivayete göre Nazım, gizlice buluşacağı sevgilisini beklerken polis baskınına uğramamak için gerçekten bir ceviz ağacına tırmanıp saklanmış ve o dalların arasında bu dizeleri kaleme almış! Gerçi işin aslı Nazım’ın bu şiiri hapisten kaçtıktan sonra Bulgaristan’da yazdığı ve hikâyenin uydurma olduğudur, ama olsun – hayalindeki ceviz ağacı imgesi o kadar güçlü ki, sanki gerçekten ağacın tepesinde yazılmış gibi bir his verir. Nazım Hikmet, ceviz ağacı metaforuyla hem kendini gizlemiş hem de toplumun gözünün önünde olup fark edilmemenin ironisini vurgulamıştır. Edebiyatta bir ceviz bu kadar mı etkili kullanılır; Nazım kullanmış işte!
Sonuç: Cevizin Bitmeyen Hikâyesi
Görüyoruz ki ceviz, tarih boyunca kralların sofralarından dervişlerin hurafelerine, sanatçıların tuvalinden şairlerin mısralarına kadar her yerde iz bırakmış. Başta sadece şekline bakıp “buna kafa yormak lazım” demiş atalarımız. Bugün ise bilimsel araştırmalar ceviz yemenin gerçekten de beyin fonksiyonlarına iyi geldiğini ortaya koyuyor. Omega-3 zengini bu yemiş, hafızayı güçlendirebiliyor, zihinsel açıdan zinde tutabiliyor – yani kadim “ceviz kafa” benzetmesinde bir haklılık payı var! Elbette artık ceviz ağacının altında uyuyakalırsak beynimize büyü yapıldığına inanmıyoruz, ama yine de cevizle ilgili hikâyeler bitmek bilmiyor. Kısacası, ceviz küçük olabilir ama hem midemizi hem beynimizi doyuran kocaman bir kültürel miras. Bir dahaki sefere ceviz kırarken, içinizden bir bilge, bir kral ya da bir cadı çıkabilir – dikkat edin de kabuğuna sığdırabilin!